MARTIN SCORSESE İLE WOODSTOCK ÜZERİNE

Martin Scorsese, Woodstock'ın çekim ekibinde yer almış, çekimler tamamlandıktan sonra da Thelma Schoonmaker ile birlikte rock belgeselinin montaj işinde çalışmıştır. Aşağıdaki yazı Woodstock tamamlandıktan sonra, belgeselin çekim aşamaları ve Scorsese'nin anıları üzerinedir.


Woodstock film ekibi
Soldan sağa: Michael Wadleigh, Renee Wadleigh, Martin Scorsese (Foto: Amalie R. Rothschild)

Woodstock hakkında dökümanter bir film yapmak istediler . . . Üç gün uykusuz kaldılar. Kameramanların kulaklıklarının hepsi birbirine bağlı idi ve Wadleigh onlara aynı anda talimatlar veriyordu. Ve Don Lenser, Airplane'in seti sırasında ağlıyor, tam orada, onların yanıbaşında olduğu için ağlıyordu, neredeyse kamerasını Grace Slick'e değecekti, neredeyse onun ağzının içindeydi ve tüm o gürültü onun içinde uğulduyordu, etrafı kumsallarla çevriliydi. hoparlörler - kocaman hoparlörler! - ve ağlarken, kulaklıklardan onun ağladığını da duyabiliyordunuz. Kameramanımız neden ağlıyordu? Çünkü, kahrolası kamerayı sabit tutmak zorunda kaldığı için, harika müzikle hareket edemediği için, seyirciler gibi rahat rahat seyredemediği için ağlıyordu...

Vay... dedi yumuşak bir sesle. Vay. Kalabalığın dağılmaması için, konser alanının arkasına inmiş askeri helikopterlerde B12 vitamini aşısı yapıyorlardı. Kameramanlardan ikisinin dizleri kilitlendi. Evet. Kilitlenmiş dizler. Orada 10, 12 saat boyunca çömelmekten. Ve sonunda dizler kilitleniyor ve ayağa kalkamıyorsun. Kameraman yorgunluktan belki 20 saat sonra artık dayanamayıp yatıp uyuyor ve başka biri, belki de bir sivil kamerayı tutuyor. Tam orada sahnede, her yer müzikle çevrili, Grateful Dead sırasında o derin uykudan uyanmak. Uyanmak, düşünmek… bu bitecek. Bunu bitireceğiz. Ama sonra tekrar uyuyacağız nasılsa...

Evet. Bu battaniyenin altında cenin pozisyonunda uyumaya çalıştığımı ve karanlıkta insanların üzerime bastığını, hatta üzerime düştüğünü filan hatırlıyorum. Dead’in konseri sırasında uyanmak, evet. Gökyüzü tamamen karanlık ve ışık o kadar kötüydü ki, filmi 1000 ASA'ya çıkararak bir şeyler çekmeye çalışıyorlardı. Düşünmek, bu sonsuza kadar sürdü. Bu konser, şimdiye kadar olan en büyük şeydi... yaşamayan bilmez, anlayamaz.

İki gün düzgün uyku alamazsanız işte, bu duruma girersiniz. Airplane’nin seti sırasında hatırlıyorum, 36 saat kadar ayaktaydım ve şarkıyı başlattılar. Adeta şarkının bir anda içine girdiler ve orada, benden birkaç metre yukarıda, kendi müziklerini icra işlerine başladılar. Ve 15 dakika sonra, hala onların müziğinin içinde ve yarım saat sonra, hareketsiz ve adeta yüzüyordun, her ne oluyorsa ondan ayrıydın. Ve bir saat kadar sonra nihayet onların başka bir şeye geri dönüştüğünü hissediyordun. Ve sonra şunu duydum: Sen yaratılışın tacısın... ve onu tekrar bir araya getirdin, hatırlayarak, hey dostum, bu "Yaratılışın Tacı", bu Jefferson Airplane. Çünkü, bir yerden sonra, uykusuzluktan olacak, onların kim olduğunu bile unuttum.


Martin Scorsese İtalya'da 'Mean Streets' çekimleri sırasında bir kafede mola esnasında
(Foto: Jack Manning/New York Times Co./Getty Images)

Ve konserden 6 ay sonra Woodstock"un yönetmen yardımcısı Martin Scorsese New York'ta bir İtalyan restoranındaydı ve Scorsese, az pişmiş olduğu için beğenmeyip dana etini mutfağa biraz daha pişsin geri gönderiyor ve o an Woodstock'ta nasıl aç kaldığını hatırlıyor. Maggie Koven, lazanyasını yerken: "Woodstock'a istemeye istemeye adeta sürünerek gittim bu sefer ve yorgunluktan sürünerek geri döndüm, ama şimdi bir editör yardımcısıyım."

Scorcese olayı çözdü: "Woodstock'ta el kameralarını da sayarsak toplam 14 ila 18 kameramız vardı. Ve bu üç günlük muazzam etkinlik bittiğinde, 80 kilometre uzunluğunda bir filmle stüdyoya geri döndük. Yüz yirmi saatlik film şeridi vardı önümüzdeki kutularda. O tüm çektiğimiz sıkıntılara ek olarak, editing konsolunda bunlara bakıp görüntüleri seçmek iki haftadan fazla zamanımızı aldı.”

Ses kayıt sorumlusu Larry Johnson yüzünü buruşturarak: "Orada iki kulak enfeksiyonu geçirdim dostum. Her bir kulağımda birer tane". 3 gün boyunca o yaz sıcağında sürekli kulaklıkla çalışmanın sonucuydu.

Masanın etrafında oturan insanlar Fransız ekmeğiyle spagetti sosuna banıyor, kırmızı şarap içiyor. "Woodstock"un yönetmeni Michael Wadleigh, Woodstock çekim işine başlamadan önce başkanlık kampanyalarının belgesellerini çeken 28 yaşında gözde bir yönetmendir: "Nixon, Humphrey, McCarthy'yi çektim. Nixon, Paris ayaklanmalarına gitmem için seferber oldu. Orada da bir şeyler çektim. Geri döndüğümde Nixon bana el salladı. Neredeydin Mike? diye sordu bana. “Paris ayaklanmalarından yeni döndüm” dedim. Bana “OK” dedi, “polislerden de bir araba dolusu da dayak yedim” diye ekledim. "Sonra Nixon ne dedi?" Maggie bilmek istiyordu. Maggie, sevimli bir kız, uzun saçlı, iri gözlü, komik esprili biri. "Ah, hiçbir şey," dedi Wadleigh. "Sadece başını salladı..."

Ve şimdi herkes İtalyan restoranından ayrılıyor ve duvara sürünerek ses yapan bir yük asansörünün hizmet verdiği beşinci kattaki bu çatı katına çıkıyor. Bir çatı penceresi ve büyük olanın dışında bir sürü küçük oda olan bir çatı katı. "Bu çatı katında hangi filmin montajlandığını biliyor musun?" Scorsese diye soruyor. "Bu çatı katında 'Greetings' filmini montajladılar..."

Çatı katı, Alice tarafından planlanmış bir Hollywood stüdyosu gibi çılgın, karmakarışık bir yer. Bütün bu ciddi genç kızlar ve ciddi adamlar o zamanların muhteşem film kesme ve montaj harikası Keller'larının üzerine eğiliyor. Keller dediğim şey, kocaman bir montaj makinesi. K-E-M (Keller-Elektro-Mechanik) olarak bilinir. Dünyanın en iyi film edit makinesi ve 35 mm'lik sekiz kanallı senkron sesle, üç ekranlı şeyleri kesmek, senkron için kullanabileceğiniz dünyadaki tek makine. Ve tabii ki el film makinelerinden gelen bir sürü 16 mm’lik bobin serileri de cabası. Aynı anda aynı makinede bu farklı ölçekteki filmler. Başka yerde görülecek birşey değil. Wadleigh, "Bu özel bir Keller," diyor, "Coppola'nın ''The Rain People''ı montajladığı makine. Sanırım şu anda ülkedeki tüm Keller'ları çatı katındaki bu odada bulunuyor. Hatta Kanada'dan bir tane bile getirdik."

Keller

Beyaz bir teknisyen önlüğü giymiş ciddi yüzlü bir Japon çocuk, garip bir teknolojik adanmışlık merasimiyle, ciddiyetle Keller'ın üzerine eğiliyor. Grateful Dead'de ile ilgili görüntülerin olduğu banyodan yeni çıkmış filmlerle bir şeyler yapmaya çalışıyor. Shine on me... Shine on me!

Flatbed editing machine, Keller

Wadleigh herkese "O Keller'den uzak dur" diyor. "Kusarsan, sakın Keller'ın üstüne kusma." Herkes gülüyor. Scorsese, "Wadleigh, Grateful Dead’ten nefret ediyor," diye açıklıyor. Yardımcı, "Bu belgeseli montajlamak deveye hendek atlatmaktan daha zor" diyor. Şimdi Keller'ın başından ayrılıp, biraz geri adım atıyor, görüntülerin otomatik olarak onsuz ilerlemesine izin veriyor. Her üç ekranda da Dead’i görüyorsunuz. Yan ekranlar onların başka profil çekimlerini gösteriyor ve ortadaki büyük ekranda farklı bir çekimi görülüyor. Yan ekranların her birinde, sahnenin diğer tarafındaki kamerayı, karşı taraftaki ekranda gördüğünüz filmi çekerken görebilirsiniz. Ve hepsi, aynen adamın dediği gibi, aynı anda. "Çok çok çetin bir iş" diyor çocuk. "Burada sahip olduğumuz şey Pigpen'in şarkı söylemesi ‘Let your love light shine, let your love light shine on me, shine on me, shine on me’. Ve bunu tekrar tekrar söylüyorsun. Bir saat boyunca aynı lanet şeyi söylüyorsun. Ve sen o makarayı cihaza taktın. Keller'da, üç farklı film parçasını senkronize etmeye ve 1 saati belki beş dakikaya indirmeye çalışıyorsunuz ve bunu Pigpen'i zar zor görebileceğiniz kadar karanlıkken çekilmiş bir filmle yapmaya çalışıyorsunuz. Adamın yüzü de görünmüyor çünkü mikrofon, kamerayla şarkıcının yüzünün arasına denk gelmiş. Peki bu lanet şeyi nasıl senkronize edeceksin? Onun ağzını bile göremiyorsun."

Kapıda bir kargaşa kopuyor. Fillmore East salonu ve West sinemasının sahibi Bill Graham geldi. Graham, ülkedeki rock müziğe promosyon yapanların en büyüklerinden biri. Filmden çıkartılan ve ilk montajlanan sahneleri görmek için burada. İlgilendiği, kitaplaştırdığı ya da yönettiği röportajların vs. kaba kesim halleri. Filmde görünen tüm insanlara sonradan bir maraz çıkmasın diye telif parası ödeyecek, toplam maliyetin yaklaşık üçte biri olacak. Bu iş için bütçeden ayrılan yaklaşık 300.000 doları bu iş için paylaştıracak. Graham, Woodstock rock belgeselinin sayısız çekimlerden oluşan sahnelerin uç uca eklenerek nasıl şekillendiğini ve para ödeyeceği adamların beyaz perdede nasıl göründüğünü Keller’lardan çıkan sonuçları görmek için burada.

Herkes projeksiyon odasına girdi. Kalın ses yalıtımlı levhalarla kaplı ve karşı duvarı kaplayan büyük bir ekran ve altında sıralanmış üç büyük hoparlör var. Odanın ucunda, sıralanmış ve senkronize edilmiş üç projektör var, böylece filmin ilk montajlanan ham halinin nasıl görüneceğini, bölünmüş ekran tekniği ile görebiliyorsunuz. Girişteki ses yalıtımının önüne yapıştırılmış kalın karton, şapkası takılı Mike Wadleigh silüeti şeklinde kesilmiş. Bunu siz içeride otururken, Wadleigh aynı şapkayla kapıdan içeri giriverdiğinde anlıyorsunuz. İnsanlar kanepelerde ve yerde oturuyorlar, Işıklar sönüyor ve ilk sahneler Richie Havens'tan. Perdede Woodstock’ın sahne alan ilk müzisyeni Havens var. Başka bir açıdan çekimde, Havens'ın tam önünde dizlerinin üzerinde kamerasını ağzına doğrultmuş bir kameraman görülüyor. Yarım metre kadar önünde. Havens'ın üst dişleri yok. Kim umursar ki? O gözlerini kapatmış şarkını söylüyor. Bobin bitip ışıklar tekrar yandığında Graham gevşeyip yumuşak bir sesle, "Sesi çok güçlü bir şarkıcı," dedi.

"Peki film hakkında ne düşünüyorsun?" Bob Maurice soruyor. Maurice, uzun saçlı, sakallı, yumuşak düşünceli sesli. Filmi finanse etmek için 120 bin dolarlık krediyi de veren adam. Graham, "Sormak istediğim bir husus var" diyor. "Şu ana kadar filmin kaba kesimiyle uzunluğu ne kadar oldu?" Maurice, "Filmde bulunmasını çok istediğimiz görüntülerden oluşan yaklaşık bir yedi saatimiz var" diyor. "Bunun yaklaşık yüzde 60'ı müzik ve yüzde 40'ı belgesel yönleri ve röportajları içeriyor” diyor ve ekliyor "çocuklar, polisler, çamur, oradaki o 3 günlük yaşamdan ilginç görüntüler tarzı şeyler". Graham, "Yedi saat?" diyor. "Savaş ve Barış gibi iki parça halinde mi hazırlayacaksın? Ya da aklından geçen tam olarak nedir?" diye soruyor. Wadleigh, "Hayır, maalesef kesip çıkartacağız bir kısmını" diyor. Projeksiyon odasının önünde duruyor, sessizce gururlu, çünkü Havens'ın görüntülerinin insanları gerçekten heyecanlandırdığını görebiliyor. Graham'ın da bundan etkilendiğini görebiliyor. Ben dahil herkes etkilenmişti.

Woodstcok’ın müziği de seyircileri de çok güçlü. Daha önceki "Festival" ve "Monterey Pop"tan sonra yeni nesil müzik belgesellerinden birisi olacak bu film. Wadleigh, filminde bulunmasını istediği konuları sıralıyor. Sahnenin farklı yerlerinde ve her an seyircilere yönelik iki, üç, bazen de altı kamera vardı. Tüm kameralar aynı anda komple sahnedeki tüm gösteriyi çok açılı olarak çekiyordu. Böylece, sonradan biz bu stüdyoda, senkronize sesle, bir kameradan diğerine geçiş yapabilir veya aynı grubun sahnedeki farklı açılarını perdede aynı anda göstermek için bölünmüş ekranı Keller’ların sunduğu muhteşem olanakla kullanabilirdik. Seyirci kendini aynen Woodstock’un içinde sanabilirdi.

"Sahne alan her grupla farklı tarzda ilgilelim," diye açıklıyor Wadleigh, ışıklar sönüp projektörler yeniden işlerken. "Kamera bu grubun etrafında gezinirken, kesintisiz 10 dakikalık bir çekim yaptık. Ardından Bear'ı, Bob Hite'ı yukarıdan ve aşağıdan çektik. Bir sonraki grubu farklı bir tarzda kimin nasıl çekeceğini düşünmek eğlenceliydi. The Who'da ise birden fazla kamera kullandık ve altı ekranlı bir montaj yaptık. Bunu yapabildik çünkü bu kadar farklı açıda çekimlerle bir kapsama alanımız vardı." Graham etkilenmiş bir şekilde başını salladı. "Bilmiyorum," diyor spekülatif bir sesle. "Bu yaz Fillmore salonunu kiralayıp komple kapatmayı düşünüyorum. Dünyadaki her kendini beğenmişin yakında kendi rock festivali olacak. Dünyadaki her yeni organizatör buna katılıp pay almaya, sükse yapmaya çalışacak. Hatta hemen şimdi Fillmore'u sezonluk kapatabiliriz. Bu yaz canlı müzik yapmak ve orada 'Woodstock'u vizyona sürmek. Orada sinema perdesinde filmimizi göstermeyi düşünebiliriz, harika ses ekipmanlarımız var. Ne dersin?" Yapımcı Maurice, "İyi bir fikir değil" diyor. "500-600 koltuklu küçük bir salona sahip olmak daha iyi. İnsanlar sıraya girip geri çevrilmek zorunda kalırsa daha uzun bir vizyonda kalabilir. Bu şekilde kulaktan kulağa yayılan bir hit olur. Süper olur”. Graham, "Filmi Fillmore'da gösterme fikrini hala seviyorum" diyor. "Rock'ın kendi Grauman's Chinese'i olmalı. Dylan'dan ve hatta Morrison'dan da somut izlenimler alabiliriz..." Işıklar tekrar sönüyor.

Bob Maurice, "Şimdi sosyal olarak kurtarıcı mesaj geliyor" diyor. "Arlo Guthrie." Arlo'nun bir helikopterle geldiği, indiği, uzun, uzun iskelede yürüdüğü ve Woodstock ülkesinin ufkuna uzanan belki 400.000 kişiye baktığı gösteriliyor. "Olağanüstü güzel bir görüntü değil mi?" diyor. “Bu Arlo, çok harika birisi. Beni getirip nereye bıraktılar ifadesi var yüzünde..."

"Bu nedir? Bu nedir?" Graham karanlık projeksiyon odasında merakla soruyor. "Bu adamın diyaloğunu kim yazdı? Hippi sözlüğünü ezberlemiş gibi görünüyor." diye ekliyor. Ekrandaki Arlo yumuşak bir sesle "Harika ötesi" diyor.

Görüntüleri tarama işi gece yarısına kadar sürdü. Wadleigh, The Who, Santana, Jimi Hendrix'in çekimlerinin hepsini seyrediyor. Hendrix inanılmaz. Kamera parmaklarından sadece iki inç kadar uzakta. Telleri uzatıyor, cezalandırıyor, roketlerin adeta havada patladığını duyduğunuz 'The Star Spangled Banner'ın doğaçlamasında insanın yüreği kanat çırpıyor...

Daha sonra, işadamı Bob Maurice "Benimle konuşmadan bu film hakkında bir hikaye yazabileceğinden emin değilim" diyor. "Bu filmin tasarlanma şeklinden sonra pek çok film bunun gibi yapılacak. Hollywood stüdyoları artık piyasaya bağlı değil ve böyle değişik yaklaşımlardan korkuyorlar. Alternatif bir film tarzı olmalı. Bizim gibi. Bize gelmek zorundalar. İnanın bana, Warner Brothers bu filmi kendileri yapsalardı bize bir saniye bile katlanmazlardı." diye ekliyor.

Maurice, Warner Brothers'ın Woodstock bittikten sonra onlarla bir anlaşma yaptığını açıklıyor. Filmi devraldılar ve yüzde olarak payı dağıttılar. Wadleigh'in montajı zamanında bitirdiği varsayılarak önümüzdeki ay duyurusu yapılacak. Maurice, "Başka hiç kimse Woodstock hakkında böyle bir filmin altından kalkamazdı" diyor. "Başka kimse fiziksel olarak oraya zaten ulaşamazdı. Yeterince kumar oynamaya istekli olmazlardı. Öngörüleri zayıftı. Ama biz herşeyin en başından farkındaydık ve biliyorduk. Başlangıçta hiç çekinmeden kendi paramızı kullandık, çünkü Woodstock bittikten sonra birinin onu satın almak isteyeceğinden emindik. Ve cüretkar bir şey yaptık. Önceden 120.000 dolar kredi alarak elimizi taşın altına koyduk" deyip sırıtıyor. "Elbette bizde o para bile yoktu."

Maurice, işinin filmin etrafında bir "savunma ağı" örmek ve filmin yapımına müdahale etmelerine izin vermeden Warner ileri gelenleriyle müzakere etmek olduğunu söylüyor. "Mümkün olan en kısa sürede filmi vizyona almak için klasik bir sömürü yaklaşımıyla işin şipşak bitmesini istediler" diyor. "Yere sağlam basıp onlara hayır dedik. İnsanların 'Woodstock'u bir film olarak keyifle seyredeceğinine ve seveceğine inanıyoruz, sömürü açılarından dolayı değil." Çatı katını belirtmek için kolunu bir yay şeklinde sallıyor. "Burada gördüğünüz tüm insanlar" diyor, "çekim ekibindeydi. Tüm o filmleri çeken insanlar şimdi burada işi bitirmekle meşguller. Bu bizim filmimiz. Sonja oradaydı. Jean, orada kameraman yardımcısıydı. Bütün güzel kızlar oradaydı; bu kızların hiçbiri sadece... sekreter değil. Elbette, ofiste düzensizlik sanılabilecek bir atmosfer var, o ayrı. İşler gayrı resmi, kişisel efor ve inisiyatifle yürütülüyor. İşleri her şekilde halledebiliriz bu ekiple."

"Geçen gün Warners'dan bazı insanlar buradaydı ve ham görüntüleri seyredip sonra da şaşırdılar. Elbette, saçlarımız uzun, hippi diline de hakimiz, onlar gibi konuşabiliyoruz. Ama teknik yeterlilikte de Hollywood'un çok ilerisindeyiz dostum. Onlar gibi film yapmıyoruz çünkü biz, farklı şekilde film yapıyoruz. Sendikalı işlerimiz ve bu işi seven kadromuz var, sevdiğimiz için yapıyoruz. Mesela bu ülkeye Keller'ı ilk biz getirdik. Böyle bir film bu cihazlar olmadan imkansız olurdu. Warner Brothers'ın kendisinde 1930'lardan kalma ekipman var" diyor ve Steenbeck makinelerini kastediyor, "mesela burada sekiz kanallı stereo makinemiz var. Onlarda bir tane bile yok. Tüm Warners çatısı altında bir tane 8 kanallı cihaz yok".

 

Woodstock kurgusu
Soldan sağa: Thelma Schoonmaker, Walter Murch, yönetmen Michael Wadleigh ve Martin Scorsese

 

Roger Ebert'ın 15 Şubat 1970 tarihli "Martin Scorsese & Co., Woodstock'u yeniden bir araya getiriyor" yazısından derlenmiştir.

 

 

Woodstock Logosu

İlgili linkler:
Woodstock 1969 konserine hangi grup neden katılamadı?

Woodstock 2019 neden yapılamadı?
Michael Lang'ın ölümü
Michael Lang ile Woodstock üzerine bir röportaj
[Hürriyet, 16.08.2003]
Fotoğraflarla Woodstock
Woodstock Konser Alanı Nerede? [Google Earth için: 41°42'2.07"N 74°52'49.91"W]
Woodstock' katılan sanatçıların sahneye çıkış sırası

Woodstock 1969'dan alıntılar [İngilizce]
Woodstock 1969 İstatistikleri
[İngilizce]
Woodstock 1969 ile ilgili linkler
Woodstock 1969 ile ilgili film ve DVD